Saturday, April 5, 2014

PETER PAUPER


Hava güneşli, güzel. Habibler'e yağmur yağsa da, soğuk olsa da Beyoğlu'nda erken bahar var, yalancı bahar. Ben turistlerin yalancısıyım. Turistler sabah sabah fan fin fon konuşuyorlar. İlginç olan, bütün turistlerin fan fin fon'ca bilmeleri. Keşke hepsi Türkçe bilseler, hayat daha kolay olurdu. Bizim için.

Beyoğlu'nun yağlı kaşığı Lades'de menemen yiyordu bütün turistler. İş konuşuyor ve çay içiyorlar üstüne de. Daha sonra Galatasaray'da ve Galata'da ananas dilimi ve tatlı olarak da marshmallow lolilop yediler. Sonra da keyifle gezdiler. Hayat turistlere güzel. Turist olarak gelmek varmış bu dünyaya.

Tokatlıyan İş Hanı ve Pasajı da güne başlamıştı. Bütün dükkanlar açık değildi. Tokatlıyan, bir İstanbul klasiği. İstanbul klasiği Tokatlıyan'da bir İstanbul klasikleri derlemecisi Ergun Hiçyılmaz da sahaf sahaf kokan kitaplarını vitrinin önüne koymuştu.

Genç bir çocuk, gözlüklü, üstünde uzun yeşil bir parkamsı bişi var, elinde de bir kitap, bir sözlük, kalın bir sözlük, Türkçe Sözlük, Türkçe'den Türkçe'ye. Sözlüğü açıp bakıyor, sayfalarını rastgele açıyor, maddeleri okuyor.

Ama sözlüğün sayfalarında ince küçük yazılar var, minik minik. Her maddenin yanına bir şeyler karalamış, kurşun kalemle. Sözlüğün içinde ikinci bir sözlük var. Her sözcüğe kendince bir açıklama yapmış. Sözlükteki maddeyi, sözcüğü okuyor, ordaki tanımını okuyor önce, sonra da kendi yazdıklarını okuyor. Sözlük içinde sözlük. Çocuk bir gözlüklü sözlük.

Yanına yaklaştım. Baktı bana ve arkadaş dedi. Arkadaş, arkadaş geldi. Parmağınla uzağı gösterdi. Orda kötü arkadaş var, kötü o, kötü arkadaş. Arkadaş geldi. Sen de arkadaş dedim, sen iyi arkadaş.

Adın ne arkadaş, diye sordum. Ben arkadaş, Peter Pauper dedi, nerelisin, diye sordum. Sözlüklüyüm ben dedi. Gözlüklüsün de sen, dedim.Gözlüklü sözlüklü Peter Pauper'sin. Güldü, sen ben arkadaş, dedi.

Karşıya baktım, kırtasiyenin vitrininde Peter Pauper diyordu.


No comments:

Post a Comment